-
1 büyük
большо́й вели́кий загла́вный ста́рший* * *озвонч. -ğü1) врз. большо́й, кру́пный; обши́рныйbüyük arsa — большо́й уча́сток
büyük kalabalık — больша́я толпа́
büyük memur — кру́пный чино́вник
büyük yığınlar — широ́кие ма́ссы
2) вели́кий, могу́чий, значи́тельный, ва́жныйbüyükler — вели́кие лю́ди
büyük adam — ва́жный челове́к
büyük coğrafya keşifleri — вели́кие географи́ческие откры́тия
büyük devletler — вели́кие держа́вы
3) взро́слый4) ста́ршийbüyük oğul — ста́рший сын
••- büyük bilmek
- büyük gelmek
- büyük söyleme
- büyük söz söyleme
- büyük sözüme tövbe
- büyük yemin etmek -
2 küçük
1. озвонч. -ğü1) ма́ленький, небольшо́йküçük bir kalabalık — небольша́я толпа́
küçük şeyler — ме́лочи
küçük ülkeler — ма́лые стра́ны
2) ма́ленький, малоле́тнийküçük bir çocuk — малоле́тний ребёнок
küçük bir kız — ма́ленькая де́вочка
3) ме́лкий; незначи́тельныйküçük adam — ма́ленький челове́к
küçük bir memur — ме́лкий чино́вник
küçük işletmeler — ме́лкие предприя́тия
4) мла́дшийküçük kardeş — мла́дший брат
2. озвонч. -ğüküçük oğlu — его́ мла́дший сын
ребёнок, малы́шküçük buraya gel! — малы́ш, подойди́ [ко мне]!
küçüğü çağır — позови́ малыша́
••- küçük düşmekküçük köyün büyük ağası — погов. ши́шка на ро́вном ме́сте
- küçük düşürmek
- küçük gelmek
- bu şapka başıma küçük geliyor
- küçük görmek
- küçük oynamak
См. также в других словарях:
koskocaman — sf. 1) Çok büyük, çok iri, muazzam O sıralarda insana hayret verecek kadar koskocaman ve sapsarı bir ay fırladı. Halikarnas Balıkçısı 2) Geniş, büyük, kalabalık Size bu koskocaman şehirde yalnız, yapayalnız olduğunu söyler. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
mahşer — is., din b., Ar. maḥşer 1) Kıyamet günü dirilenlerin toplanacaklarına inanılan yer 2) mec. Büyük kalabalık Yangın yeri bir mahşer. H. Taner Birleşik Sözler mahşer günü mahşer midillisi Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller mahşer gibi mahşere dönmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sel — is., Ar. seyl 1) Sürekli yağan yağmurdan veya eriyen kardan oluşan, geçtiği yerlere zarar veren taşkın su 2) mec. Hareket hâlindeki büyük kalabalık, yığın Ellerinde çantalı, küçük yiyecek paketleri, kadınlı erkekli bir memur seli, Ulus Meydanı na … Çağatay Osmanlı Sözlük
RİBBÎ — (C.: Ribbiyyun) Büyük kalabalık … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
yollara dökülmek — kalabalık hâlde yolda olmak İhtiyar annemle büyük dayım, uslanmak bilmeyen okul kaçağını aramak için yollara dökülmüşlerdi. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
üstün yapım — is., sin. Çok büyük giderlerle çevrilen, kalabalık oyunculu, göz kamaştırıcı süs ve giysili, büyük reklamlarla piyasaya sürülen ancak sanat yönünden genellikle büyük bir değer taşımayan film … Çağatay Osmanlı Sözlük
LÜMME — Nişan. Alâmet. Damga. Nokta. * Vesvese, kuruntu. * Çok cemaat, çok kalabalık.(İnsan küçük bir âlem olduğu gibi, âlem dahi büyük bir insandır. Bu küçük insan o büyük insanın bir fihristesi ve hulâsasıdır. İnsanda bulunan nümunelerin büyük asılları … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ağız — 1. is. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü 2. is., ğzı, anat. 1) Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk 2) Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü Küçük bir ağız. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalabalıkça — sf. Biraz kalabalık Büyük cevizin altını kalabalıkça bir aile kaplamıştı. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
koğuş — is. 1) Kışla, okul, tutukevi, hastane vb. kalabalık yerlerde, içinde birçok kimsenin yattığı veya barındığı büyük oda Koğuşlardan birinin penceresinden hasta bir çocuğun söylediği türkü geliyor. P. Safa 2) tar. Osmanlı Devleti nde devşirilen… … Çağatay Osmanlı Sözlük